Türkevi

  • ANASAYFA 
  • FAALİYETLER
  • YAYINLAR
  • PROJELER
  • ARŞİV
  • HAKKIMIZDA
  • FOTO ALBÜM
  • VIDEO
  • İLETİŞİM

Avrupa’da kültürel değerlerimizin yaşatılması ve sanatçılar

Geçen yüzyılın ikinci yarısında, bir iş gücü göçü çerçevesinde Avrupa’ya gelen Türkler, var olmak mücadelelerini her alanda devam ettiriyorlar. Aradan geçen yarım asırlık bir göçmenlik tecrübesiyle, ‘Avrupa Türkleri kimliği’ni beslemek ve güçlü kılmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu çerçevede, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen kültürel değerlerimiz Avrupa’da yaşatılıyor ve yeni nesillere de aktarılıyor.

Geleneksel el sanatlarımızın, Avrupa’da en çok bilinen veya öne çıkan iki örneği, hiç şüphesiz ‘hat’ ve ‘ebru’ sanatıdır. Türklerin dünya görüşünü ve estetik anlayışını yansıtan bu sanat dalları, hem Türk kuruluşlarının organize ettikleri kurslar ve sergiler hem de bireysel çabalarla yapılan etkinliklerle yaşatılmaya devam ediyor. Avrupa’daki Türkler arasında, bu sanat türlerine ek olarak, insanımız tarafından pek bilinmese de, icra edilen bir sanat dalı da ‘filografi’dir.

Filografi sanatında, gözümüze ilk çarpan malzeme çividir. Çivi, filografinin ana malzemesi olduğu için, filografi çivi sanatı olarak da biliniyor. Motif veya desenlerin kağıt üzerine aktarılarak, bir ahşap üzerine sabitlenip, çivilerin çakılması ve ipliklerle örülmesi, filografi sanatı olarak tanımlanıyor.

Filografi sanatında dikkat çeken en önemli özelliklerden bir tanesi, hat sanatı üzerinde yapılan çalışmalardır. Örneğin, ‘Vav’ veya ‘Elif’ hat çalışması üzerine yapılan filografi hemen dikkatinizi çekiyor. Büyük bir sabır ve azim ile, yüzlerce veya binlerce çivi, tek tek çakılıyor. Çivilere geçirilen ve ilmek ilmek işlenen iplikler, rengârenk filografi sanatının olmazsa olmazları arasında yer alıyor.

İşte, böyle sabır ve bir o kadar da özen ve dikkat isteyen filografi sanatı, Amsterdam doğumlu Türk sanatçı Kezban Arslan tarafından icra ediliyor. Filografi sanatını tamamen kendi imkanlarıyla yaşatan ve genç nesiller arasında tanıtan sanatçı, Amsterdam’da, geçtiğimiz hafta ikinci kişisel sergisini açtı. Sergide, 80’i aşan filografi çalışmasını sanatseverlerin beğenisine sundu.

Amsterdam’daki filografi sergisinin açılışına, ilk serginin açılışında yaşanan izdihamdan dolayı, geç gittim. Salona vardığımda, hem protokol seremonisi bitmişti, hem de katılımcıların bir çoğu ayrılmıştı. Sakin, sakin sergiyi gezdim. Her eserin önünde durarak, anlamını kavramayı ve her biriyle ünsiyet kurmayı denedim. İzin alarak, bir çoğunun fotoğrafını da çektim.

Sergide yer alan eserlerin hemen hemen hepsinde, Avrupa’da zenginleşerek devam ettirdiğimiz kimliğimizin tezahürlerini gördüm. Sergideki eserlerin önemli bir bölümü, Türkistan’dan Anadolu’ya getirdiğimiz değerlerimizin sembolleri ve fotoğraflarından oluşmaktaydı. Bunlara ek olarak, içinde yaşadığımız ülkeye ait çalışmalar da sergide yerini almıştı.

Bir kaç örnek vermemiz gerekirse:

Ebru ve hat sanatının olmazsa olmazları arasında yer alan ‘Vav’ harfi, flografinin de olmazları arasında adeta. Sergide, çok net olarak dikkatimi çeken, Vav harfi çalışması karşısına geldiğimde, hafızamda hemen farklı yorumlar canlandı. Şöyle ki, camilerimizi süsleyen Vav, bir taraftan da ana karnında çocuğun aldığı şekli simgeler. Diğer taraftan da, özellikle tasavvufta vahdetin sembolü olarak görülür.
‘Vav gibi olmak’, ‘kul olmak’, ‘secdeye kapanmak’ve ‘mütevazi olmak’, insanlarımız arasında sık sık söylenen sözler arasındadır.

‘Elif’ harfi filografi çalışması, bazen tek olarak resmedilyor, bazen de Vav ile birleşik resmediliyor. Her iki halde de, üzerinde uzun uzun düşünmemizi beraberinde getiriyor. Elif, iki yanının sülenmesiyle ortada o kadar heybetli duruyor ki, ‘Elif gibi dimdik olmak’ sözü bu olsa gerek. Aynı azamanda, Elif, tek demek, yani yaradanın sembolü, eşi ve benzeri olmayan, demektir.

Öyle ki, büyüleyici renkleriyle, yan yana duran ‘Elif’ ve ‘Vav’ çalışmalarını fotoğraflamaya çalıştığım bir anda, içimden bir ses, bana, ‘Bu dünyaya vav şeklinde yani secde ederek gelirsin. Biraz büyürsün, ayağa kalkarsın, dik durursun, belki de gururlanırsın, ama ölüm sırasında yani son yolculuğa yine mütevazi olarak, secde ederek gidersin’ diyordu. Oysa ben, Elif’in altın renkli, Vav’ın ise mavi renkli iplerle süslenmiş albenilerine dalmış gitmiştim.

Biraz ilerleyince, ‘Hilye-i Şerif’ ve ‘Osmanlı Arması’ çalışmalarının önüne geldim. Şanlı Peygamberimiz ve ecdadımız zihnimde canlandı. Yani, “nûrun alâ nûr”. Efendimizi anlatmada kelimeler yeterli olabilir mi? Bu mümkün mü?… Üzerinde otuz ayrı sembol bulunan, Osmanlı Armasını nasıl anlatacağız. Saatlerce bakıp, her bir sembol üzerinde ayrı ayrı düşünmekten başka ne yapılabilir ki.

Sırada ‘Elhamdulillah’ çalışması yer alıyor. ‘Hamd, ancak Alemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a mahsustur’ diyor. Elbette, O, ahiret gününün sahibidir. Koyu yeşil üzerine oturtulmuş altın renkli ‘Elhamdulillah’ çalışması, insanı o kadar büyülüyor ki, bu çalışma, Allah’tan başka yaratıcının olmadığını anlatıyor.
Bakmaktan gözünüzü alamıyorsunuz.

Serginin muhtelif yerlerinde serpiştirilmiş birbirinden güzel ‘Laleler’, bilmem ki, nasıl anlatılır. Daha doğrusu, hakkıyla anlatılabilir mi laleler?
Tarihin akışı içinde, Türklerle aynı kaderi paylaşmış, Türkleri anlatan ve Türklerin dünyaya bir armağanı olan laleler, üç beş cümleyle nasıl ifade edelebilir ki?
Lale, Türklerle birlikte, Türkistan bozkırlarından, Pamir dağlarından Anadolu’ya göç eden, oradan da Avrupa’ya ve özelde Hollanda’ya, yüzyıllar önce gelen, 6 yapraklı bir çicektir. Kültürümüzde baharın müjdecisi olan lale, aynı zamanda hayat ve bereketin de sembolüdür. Lale, Türkiye ve Hollanda arasındaki tarihsel ilişkinin de ifadesidir.

Kırmızı, lacivet ve siyah renklerin kullanıldığı, Hollanda Kralı Willem Alexander ile eşi  Kraliçe Maxima’nın büyük boy filografi çalışması da, serginin en dikkat çeken çalışmaları arasında yerini almış.

Tarihte kurduğumuz on altı Türk devletini temsil eden özel bir çalışma, Türkiye haritası, Türk dünyası ve akraba toplulukları anlatan çalışmalar, kullanılan canlı turkuaz renkleri, Hz. Pir Mevlana Celaleddin Rumi, Fatih Sultan Mehmet Han, Semazen, Neyzen ve diğer bir çok çalışma, sanatçı tarafından özenle seçilmiş. Hiç şüphesiz, sergide yer alan her çalışma ayrı bir yazıyı hak ediyor.

Sözün özü, serigide, sanat severlere sunulan, Türk İslam kültürel değerleri ve içinde yaşadığımız ülkeye ait filografi çalışmaları, bize, Avrupa’da şekillenen Türk kimliğini anlatmaktadır. Buna göre, Avrupa Türk kimliğini, Türkistan-Anadolu değerleri ve içinde yaşadığımız ülke değerleri ve gelişmeler beslemektedir. Bu yeni kimliğimiz, öncelikle içinde yaşadığımız ülkeler ve Türkiye başta olmak üzere, geçmişte tarih, kültür, kader ve coğrafya birlikteliğimiz olan millet ve topluluklar için de sorumluluk duyduğumuzu ortaya koymaktadır. Bunun en somut örneğini, Amsterdamlı filografi sanatçısı Kezban Arslan’nın ikinci defa açtığı sergide görebilmekteyiz. Avrupa’da kültürel değerlerimizin yaşatılması ve tanıtılmasında, sanatçılarımızın tartışma götürmez bir yeri ve sorumluluğu vardır.

Veyis Güngör
10 Ekim 2021

 

SOSYAL MEDYADAN BİZİ TAKİP EDİN

  • Facebook
  • RSS Feed
  • Twitter
  • YouTube

Partner kuruluşlar

AVRASYA SİVİL TOPLUM FORUMU

Veyis Güngör Köşe Yazıları

İki Avrupa, iki kutlama ve iki güç gösterisi…

Dün, 9 Mayıs kutlamaları yapıldı. İki ayrı bayram ve iki ayrı Avrupa ile karşı karşıyaydık adeta. Bir tarafta, Moskova’da yani Kızıl Meydan’da Naziler’e karşı kazanılan zaferin kutlaması, diğer tarafta Strasburg’da yapılan ‘Avrupa Günü’ kutlaması. Bilindiği üzere, 9 Mayıs 1945 Sovyet halkının Naziler’e karşı zafer günüyken, 9 Mayıs 1950 tarihi de, Robert Schuman öncülüğünde, Almanya ve […]

Tarihten ders almak ve İkinci Dünya Savaşı

Hollanda, iki yıl aradan sonra, çok görkemli bir şekilde 4 Mayıs’ta vefat edenleri anma ve 5 Mayıs’ta bağımsızlık ve özgürlük günlerini kutladı. Bilindiği üzere Hollanda, 1940 – 1945 yılları arasında Alman nazileri tarafından işgal edilmişti, İşgal sırasında Yahudi vatandaşlar, hiçbir ülkede olmadığı kadar, işgalcılara ihbar edilerek yakalatılmıştı. 77 yıl aradan sonra şimdi yapılan yüzlerce etkinlik, […]

Ramazan’la birlikte Avrupa literatürüne kazandırılan kavramlar

Mübarek ve içinde idrak etmeye muhtaç olduğumuz gizli hakikatlerin de var olduğu bir Ramazan’ın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu bireysel haz ve tecrübenin yanı sıra, bir de Ramazan’ın toplumsal yönü var. Örneğin, Ramazan’ın başlamasıyla birlikte, Hollanda medyasında da oruç ile ilgili haberler, yorumlar ve söyleşiler yayınlandı. Ramazan kültürüne ait bazı kavramlar, tercümeye gerek kalmadan, Avrupa literatürüne […]

Başbakan Rutte’nin Ankara ziyareti ve Hollanda’daki yankıları

Hollanda Başbakanı Mark Rutte, on yıl gibi uzun bir aradan sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Ankara’da ziyaret etti. Rutte’nin ziyareti, her ne kadar Hollanda medyasında ‘pragmatik bir ilişki’ başlığı ile duyurulsa da, Türkiye’nin Avrupa ve NATO için vazgeçilmez bir partner olduğu bir kez daha dillendirildi. Başbakan Rutte ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buluşması Hollanda medyasında geniş yer […]

Avrupalılar, Avrupa Birliği’ni yeterince bilmiyorlar

Geçen yıl dijital olarak başlatılan, ‘Avrupa’nın Geleceği Konferansı’ ile ilgili, bu köşede iki ayrı yorum paylaşmıştım. Söz konusu yorumlar, “Avrupa’nın Geleceği Konferansı ve Avrupa Türkleri” ile “Avrupa’nın Geleceği Konferansı üzerine eleştiriler” başlıklarıyla yayınlanmıştı. Konferans başlayalı, dokuz ay oldu. Bu süre içinde söz konusu konferansa 4 milyonu aşkın Avrupa vatandaşı katıldı. Konferansın şimdiye kadar ulaştığı hedeflere […]

Hollanda ve Almanya koalisyon hükümetleri protokollerinde göç ve mülteciler

Hollanda’da 15-17 Mart tarihlerinde genel seçimler yapılmıştı. Seçimden iktidar partisi VVD birinci ve sol liberal D66 parti ikinci büyük parti olarak çıktı. Ülke yönetimine on yıllarca katkıda bulunan Hıristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar oy kaybeden partiler oldular. Aylar süren müzakereler neticesinde, VVD, D66, CDA ve CU partileri anlaştılar ve 271 gün sonra koalisyon hükümeti protokolü […]

Hollanda’da 4’üncü Rutte hükümetinin programında neler var?

Türkevi’nden yeni bir çevrimiçi tartışma programı Amsterdam Tartışmaları ile 60 program gerçekleştiren Hollanda Türkevi Topluluğu, “Gözlem; Hollanda’da Türkevi-Türkevi’nde Hollanda” adlı yeni bir programla faaliyetlerine bir yenisini daha ekledi. Gözlem programı, pandemiyle birlikte küresel düzeyde değişen şartlara uyum sağlayarak çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. İlk programın konusu, Hollanda’da 17 Mart 2021’de yapılan seçimlerden 299 gün sonra kurulan 4’üncü […]

Turkevi.nl © 2023